Kim Yapar? Kim Yaptırır? Kim Denetler?
GİRİŞ
Sürdürülebilirlik raporları, son yıllarda adını sıkça duyduğumuz, kimi zaman ne olduğu bilinmeyen, kimi zaman gerekliliği sorgulanan, kimi zaman da zorunluluk olacağından endişe edilen bir konu haline geldi. Küçük bir araştırma ile bu konuda uzman gerçek veya tüzel kişi sayısını görünce şaşıracağınız; herkesin konuyla ilgili bir şeyler söylediği ve pek çok kişi ve kurumun odağında olan bu süreçte gerçekte neler olup bittiğini anlamak bazen balanda çalışıyor olsanız bile zorlaşabiliyor.. “Hangi standartları esas alıyoruz? Raporları kimler hazırlıyor? Kimler hazırlamalı? Sürdürülebilirlik raporları zorunlu mu? Eğer zorunlu ise yaptırımı var mı? Raporlar bir denetim mekanizmasına tabi mi? Bu sadece bir tür green washing olabilir mi? Bazı meslek grupları öne mi çıkıyor? Ülkemizin tam olarak hangi noktaya geldi?” gibi sorular konuyla ilgilenenlerin zihninde dolaşabiliyor.
Bu yazıda, ben de aklıma takılanları basitçe bir derlemeye çalıştım. Akademik bir makale formatında kesinlikle olmadığının farkındayım. Zira verileri “Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumunun resmi sayfasında”[1] yer alan kamuya açık bilgiler ve yıllarca üzerinde çalışıp aklımda kalanlarla oluşturmaya çalıştım. Bir işletmenin çevre ve topluma katkıda bulunma düzeyini ortaya koyan önemli belgeler olan sürdürülebilirlik raporlamasının özellikle Türkiye'de, son dönemde mevzuat değişiklikleri ve yeni düzenlemeler üzerinden tartışıldığı bir dönemdeyiz. Zihinlerimizdeki bazı sorulara cevap arayarak, sürdürülebilirlik raporlaması süreçlerinin neden bu kadar kritik olduğunu anlamaya çalışacağız. Üzerinde duracağımız konularla ile aklıma takılanlar ile biraz olsun yararlı olabildiysem ne mutlu bana…
[1] www.kgk.gov.tr sayfasında yer alan mevzuat yayınlar ve duyurulardan oluşturulmuştur.
I. Sürdürülebilirlik Kavramı
O kadar sık duyulan bir kavram oldu ki sürdürülebilirlik, hemen her konuda kullanılmaya başlandı. Bazen içinin boşaldığı hissi dahi oluşmaya başlayan bu kavram, bizim tam da geleceğimizin odak noktası. Aslında herkesçe bilinene kısaca bir bakış açısı sunalım.
Uluslararası anlamda sürdürülebilirlik tanımı, BM tarafından 1987 yılında yapılan Zirvede “Ortak Geleceğimiz adıyla da bilinen Brundlant Raporunda tanımlanmıştır. Bu tanıma göre sürdürülebilirlik; “gelecek kuşakların kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmek kabiliyetini riske atmadan yani gelecek kuşakların yaşamlarını zarar vermeden bugünkü ihtiyaçları karşılayabilmektir”. Halen de bu tanım, kapsamının genişliği ile güncelliğini korumaktadır. Sürdürülebilirlik kavramının hemen her konuda kullanılabiliyor olması, hem kavramın hem de eriştiği alanların genişlemesi ile pek çok sürdürülebilirlik tanımıyla karşılaşılmaktadır. Yazının farklı bir konuya odaklanması sebebiyle bu tanımlar üzerinde durulmamıştır. Ancak genel anlamda insanın refahını, ekonomik sistemlerin bu amacı da gözeterek değişim ve gelişimini, doğal kaynakların korunmasını, biyolojik kaynakların sürdürülebilirliğini, yenilenebilir enerji sistemlerini ve sağlıklı geleceği öncelemek amaçlı çeşitli tanımlar uluslararası literatürde yerini almıştır.
Sürdürülebilirliğin çevresel, sosyal ve ekonomik olmak üzere üç boyutunun olduğu hemen hemen tüm eserlerde belirtilir. Dünyada yaşayan insanların yaşam kalitesini hedeflemek ancak bu üç boyutun birlikte ele alınmasıyla gerçekleşebilecektir. Aslında sürdürülebilirlik tam anlamıyla da bunu ifade eden geniş kapsamlı bir kavramdır. Çevresel boyutta, çevrenin en büyük kirleticisi olan insan ve onun dahil olduğu toplum ve işletmeler çalışma şekilleri belirlenip, faaliyetlerini gerçekleştirirken çevreye olan negatif etkileri en az seviyeye indirme mükellefiyeti ele alınmaktadır. Sosyal sürdürülebilirlik ise toplumun refahını, sağlığını, sosyo-kültürel zenginliğinin artırılmasını ve yaşam kalitesinin yükseltilmesini hedef almaktadır. Sürdürülebilirliğin ekonomik boyutu ise olmazsa olmaz bir dengeyi ifade eden kavramdır. Üretim ve tüketim süreçlerinde ortaya çıkan sosyal ve çevresel etkilerin zararının en aza indirilebilmesi, bunu yaparken de ekonomik kalkınmanın göz ardı edilmemesi gerekliliği üzerine kurulan ekoloji ve ekonomi dengesini sağlamak pek de kolay değildir.
Sürdürülebilirlik konusunda yazılmış çok fazla bilimsel eser, çok sayıda çalışan kurum ve kuruluş ve yine çok sayıda bağlayıcı olan veya olmayan düzenleme mevcuttur. Oluşan bu farkındalık, toplumsal bilinçlenme ve tüketici taleplerinin değişmesi, şirketlerin sosyal sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiği yönünde ortaya çıkan baskı, tüketicilerin çevre dostu ve etik uygulamalara önem vermeye başlamasıyla artan bilgi ve şeffaflık talepleri, yatırımcıların bu şirketlere daha fazla yatırım yapma eğiliminde olması işletmelerin sürdürülebilirlik raporlarıyla kendilerini görünür kılma ihtiyacını doğurmuştur. Son olarak, çeşitli uluslararası standartlar ve düzenlemeler, şirketlerin sürdürülebilirlik raporlaması yapılmasını teşvik eden bir çerçeve oluşturmuştur
II. Sürdürülebilirlik Raporlaması Kavramı ve Kapsamı
Şirketlerin yapmış olduğu faaliyetlerin çevresel, sosyal ve yönetsel etkilerini şeffaf bir şekilde paylaşmalarına olanak tanıyan, karşılaştırılabilirlik ve hesap verebilirliği sağlayan, faaliyetlerin ve dolayısıyla şirketlerin topluma olan pozitif etkilerini göstermelerine ve kamuoyu nezdinde güven oluşturmalarına da yardımcı olan raporlama, günümüzün hızla değişen iş dünyasında yerini edinmiştir. Sürdürülebilirlik uygulamalarına yatırım yapan şirketler, bu alandaki farkındalık sayesinde tüketiciler ve yatırımcılar tarafından daha çok tercih edilmekte ve nihai tüketiciler, çevre dostu ve sosyal sorumluluk sahibi bu şirketlere yönelmektedir.
Sosyal etki yaratma açısından bakıldığında, şirketler sürdürülebilirlik stratejileri geliştirerek toplumsal ve çevresel sorunlara duyarlılık geliştirmekte ve bu süreci kurumsal bir politika haline getirmektedirler. Çalışmalar, sürdürülebilirlik odaklı şirketlerin finansal performanslarının genellikle daha iyi olduğunu göstermektedir. Uzun vadeli sürdürülebilirlik stratejileri, maliyetleri düşürme, verimliliği artırma ve kaynak israfını azaltma potansiyeli ile şirketlerin karlılığını artırmaya katkıda bulunurken ayrıca inovasyon ve sürekli gelişimi teşvik etmekte ve şirketleri, yeni ve daha etkili çözümler geliştirmek konusunda motive etmektedir. Bu sayede yenilikçi ürünler ve hizmetler ortaya çıkmakta, şirketlerin pazardaki konumu güçlenmektedir.
Sonuç olarak, sürdürülebilirlik raporlaması yalnızca bir pazarlama aracı değil, aynı zamanda kurumsal yönetim ve strateji geliştirme sürecinin ayrılmaz bir parçasıdır. Şirketlerin bu raporları etkin bir şekilde uygulaması, sadece kendi başarıları için değil, aynı zamanda topluma ve çevreye olan katkıları için de kritik öneme sahiptir. Şirketlerin gerçek anlamda sürdürülebilirliğe katkı sağlamaları; hazırlanan raporların şeffaflığına, karşılaştırılabilirliğine ve güvenilirliğine bağlı olup, bunun sağlanması için ortak amaçlar doğrultusunda küresel ölçekte adımların atılarak raporların ortak bir dilde standardizasyonun sağlanmaya yolundaki çalışmalar hala devam etmektedir.
Sürdürülebilirliğin raporlanması gerekliliğinin ortaya çıkması aynı zamanda bu raporlamayı yapan, usul ve esaslarını belirleyen ulusal ve uluslararası pek çok kurum ve kuruluşun var olmasına sebep olmuştur. Bunun doğal sonucu olarak farklı tema ve yöntemlere odaklanan farklı raporlama formatları da ortaya çıkmış; farklı formatların varlığı, avantajlara sahip olduğu gibi dezavantajlar da getirmiştir. Farklı sektörler ve şirketler kendi ihtiyaçlarına ve hedeflerine en uygun formata seçme şansına sahip olduklarından, şirketlerin kendi sürdürülebilirlik hedeflerini ve stratejilerini en iyi şekilde yansıtmalarını olanak tanıyacağından ortaya çıkan esneklik; hedef kitle odaklılığı, değişik bilgilere ihtiyaç duyan paydaşların istedikleri veriye odaklanmaları sonucu ortaya çıkan daha hedeflenmiş ve daha etkili bir şekilde uygulanabilecek raporların ortaya çıkması konunun olumlu yanını oluşturmaktadır. Ancak farklı formatların varlığı raporları karşılaştırılabilirliğini zorlaştırmakta, aynı sektördeki şirketlerin farklı standartlar kullanması, yatırımcılar ve diğer paydaşların bilgi almasını güçleştirmektedir. Uluslararası tam ve tek kabul gören belli standart ve düzenlemelerin olmaması veya farklı formatların varlığı paydaşlar içinde bilgi okuma ve analiz etme sürecini karmaşık hale getirebilecektir. Bu nedenle uluslararası kuruluşlar konuyla ilgili global bir çerçeve oluşturarak bu karmaşanın azaltılmasına yönelik çalışmalarını sürdürmektedir.
Zira hazırlanan standartlar ve bu doğrultuda oluşturulan çerçeveler karşılaştırılabilir, ölçülebilir, ihtiyaca uygun, doğrulanabilir ve denetlenebilir bir raporun kılavuzu olacaktır. Bu nedenle kılavuzun tek olması ve uluslararası kabul görebilir olması son derece önemlidir. Uluslararası kabul gören kuruluşlar içinde Küresel Raporlama Girişimi (GRI), Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi (IIRC), Sürdürülebilirlik Muhasebe Standartları Kurulu (SASB) gibi daha pek pek çok güçlü yapı sürdürülebilirlik standartlarını belirlemede öncülük yapmaktadır. Bu Kuruluşlar içinde GRI standartlarının Dünya’da sürdürülebilirlik raporlarında en fazla kullanılan standart olduğu kullanıldığı bilinmektedir.
Farklı standartlara sahip sürdürülebilirlik raporlarına bir uyumlaştırma bir standardizasyon getirmek amacıyla BM İklim Değişikliği Konferansında Uluslararası Sürdürülebilirlik Standartları kurulu (ISSB) kurulması son derece önemli bir hamledir. Ulusal Sürdürülebilirlik Standartları Kurulu, 26 Haziran 2023 tarihinde sermaye piyasaları için sürdürülebilirlik açıklama standartları ilk kez yayımlamıştır. Buna göre;
ISSB standartları, şirketlerin ve yatırımcıların sürdürülebilirlik açıklamalarını sermaye piyasaları için tek ve küresel bir temelde standartlaşmasına olanak tanır ve ülkeler bu küresel temel üzerine kendi yasal düzenlemelerini ilave edebilirler.
ISSB, sürdürülebilirlik açıklamalarının karmaşasını da azaltmaktadır. Bu standartlar şirketlerin kısa orta ve uzun vadede karşılaştıkları sürdürülebilirlikle ilgili risk ve fırsatları nasıl belirlediklerini ve yönettiklerini iletmelerine yardımcı olmaktadır.
ISSB, yatırımcılara güvenilir bilgi sağlamak amacıyla tasarlanmıştır. ISSB nin GRI ile ortaklığı bu iki standardı da kullanan şirketler için açıklama yükünün azaltılmasına yardımcı olacaktır.
ISSB nin sorumluluğu standart koyma işi ile sınırlı değildir bunun yanı sıra kapasite geliştirme ortaklık programları planlarını yapacak standartları ile birlikte bu program sürdürülebilirlik raporlamaları ilişkin ortama güven duyulmasına ve küresel karşılaştırılabilirliğin oluşturmasına yardımcı olacaktır.
ISSB yapısı, şekil 1de incelendiğinde izleyeceği yol da, konuyla ilgili kurum ve kuruluşlarla bağlantısı ve hiyerarşi de görülecektir.
Bakıldığında olumlu olarak görülen ISSB yapısının işlerliği için biraz ilerleme kaydetmesi ve işleyiş, usul ve esasların uygulanmasını görmek gereklidir.
Av. Prof. Dr. Aynur Aydın
İstanbul Üniversitesi- Cerrahpaşa
Comments